Yakın geçmişe kadar… Siyasi partilerin ilk bakışta yelpazenin neresinde olduklarını gösterecek, yanı sıra genel yaklaşımlarını da ortaya koyacak tanımlamaya yönelik özel söylemleri vardı.
Örneğin…
Siyasi yelpazenin sağında yer alan partiler, yerel kadrolarını tanımlarken hep teşkilat kelimesini kullandılar.
Aynı şekilde…
Yelpazenin sağında yer alan partilerin liderleri ya da sözcüleri de teşkilat kelimesine daima özel vurgular yaptılar.
Buna karşılık…
Siyasi yelpazenin solunda yer alan partiler yerel yapılanmalarını tanımlarken hep örgüt kelimesini kullandılar. Tüm söylemlerinde parti yapılanmasından örgüt olarak söz ettiler.
Siyasi literatür de, partilerin durdukları yeri belli edecek bu kelimeler üzerine gelişti.
O nedenle…
Yakın zamana kadar siyasi partinin yerini belirlemek için kullandığı literatüre bakılır ve vurgu yaptıkları kelimelerle de siyasi çizgileri bilinirdi.
Görünen o ki…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi hem siyasi literatürü, hem de partilerin ideolojilerine göre belirledikleri siyasal, sosyal ve ekonomik politikalara yeni bir düzen getirdi.
Öyle ki…
Milli Görüş siyasetinin içinden doğan, kısa sürede büyüyüp iktidar olan ve çok hızlı şekilde de kitle partisine dönüşen AK Parti izlediği politikalarla bazen sol bir parti gibi davranıyor, bazen liberal bir parti özellikleri sergiliyor, bazen de merkez sağ bir parti olarak hareket ediyor.
Örneğin…
Yoksullara yardım amacıyla yapılan aslında sol bir partinin sosyal uygulamalarını yansıtıyor. Ama Avrupa Birliği hedefi ve dünya ilişkilerinde izlenen küresel politikalarla liberal bir partiye dönüşüyor.
Bir yandan da…
Menderes’e, Özal’a sahip çıkan yaklaşımlarıyla merkez sağın temsilini üstleniyor.
Tüm bunların yanında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son konuşmalarına bakıldığında, söylem literatürünü de değiştirdiğini görmek mümkün.
Çünkü…
Konuşmalarında artık sağ partilerin literatüründeki teşkilat kelimesini kullanmıyor. Onun yerine sol partilerin jargonunda yer alan örgüt kelimesini tercih ediyor.
Oysa…
Yakın süre öncesine kadar örgüt denildiğinde daha başka özel yapılanmalar akla geldiği için sağ partilerin liderleri ve sözcüleri bu kelimeyi kullanmaktan özellikle kaçınırlardı.
Abartı mı olur, yoksa paranoya mı kabul edilir bilemiyoruz ama akla da şöyle bir soru geliyor:
Demokrat Parti’nin bugünkü durumuna bakarak merkez sağı kendine kattığı yorumları yapılan AK Parti acaba önümüzdeki süreçte merkez solu da bünyesinde toplamayı mı hedefliyor?
Yoksa…
Başbakan Erdoğan’ın son söylemleri ve literatürü 2011 genel seçimine yönelik yeni bir siyasi hedefin ipuçlarını mı veriyor?
Bir soru daha.:
Eğer böyle bir proje doğrultusunda söylemler değişiyorsa, MHP bunun neresinde?
Soruları çoğaltmak elbette mümkün ama içinden çıkmak pek mümkün değil galiba.
En azından, şimdilik…
Posts Tagged ‘Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’
Başbakan Erdoğan literatür değiştirdi… Konuşmalarında artık “teşkilat” yerine “örgüt” diyor
Eylül 26, 2010Mitinge katılım tartışmalarına AK Parti İl Başkanı Yalçın son noktayı koydu: Bizim açımızdan tatminkârdı
Eylül 17, 2010Referandum bitti ama tartışmaları henüz bitmedi… 12 Eylül’deki halkoylaması öncesinde Bursa’da tartışma konusu olan konulardan biri de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Şehreküstü Meydanı’nda yapılan AK Parti mitingiydi.
Mitingi…
Bu sayfalardan “AK Parti referandum çalışmasındaki başarısını meydana yansıtamadı, Şehreküstü’deki en zayıf mitingini yaptı” başlığıyla aktardık.
Yazımızda da..
Diğer partilerin mitinglerinden büyük olmakla birlikte, Erdoğan’ın 7 Eylül’deki mitingini AK Parti’nin Şehreküstü Meydanı’nda bugüne kadar yaptığı mitinglerin en az katılımlısı olduğunu vurguladık.
Aynı tespiti…
Yerel gazetelerde köşe yazan meslektaşlarımız da aktardılar. Yani, mitinge katılımın zayıflığı konusunda Bursa’daki gazeteciler arasında ilk kez konsensüs sağlandığı yazılan gözlemlerden ortaya çıktı.
Buna karşın…
AK Parti Bursa İl Başkanı Sedat Yalçın, 7 Eylül mitinginin yazıldığı gibi zayıf olmadığı görüşünde.
Düzenlediği basın toplantısında, referandumla ilgili genel ve yerel değerlendirmeler yaparken, konuşmasının bir bölümünde de miting kalabalığı ile ilgili görüşlerini açıkladı.
Konuşmasında…
“Çok acıdır ki basında 5 binden tutun da 8 bine, 10 bine varan gerçek dışı rakamlar ortaya atıldı. Bu mitingin 2007 mitinginden kötü olduğu söylendi” dedi ve şöyle devam etti:
“Başbakan miting meydanını mahşeri kalabalık olarak tanımladı. Bizim açımızdan kalabalık tatminkârdı. Ancak güvenlik nedeniyle meydanın bazı bölgelerinde oluşan boşluklar sanki vatandaş gelmemiş de meydan boş kalmış gibi algılandı.”
Bu noktada…
Yalçın da eleştirenleri eleştirdi:
“Bilinmeli ki bunlar, daha önce de söylediğim gibi gazeteci arkadaşlarımızın gördükleri değil, gönüllerinden geçen rakamlar. Çünkü bizim elimizde Emniyet’in vermiş olduğu rakamlar mevcut. Her açıdan çekilmiş fotoğraflar da kanıtlıyor ki, bu miting 2007 mitingini aratmadı.”
Şunu da ekledi:
“Üstelik o günün iş günü, ramazan ayının son günleri olmasına ve iftar vaktine çok az zaman kalmasına rağmen meydanda coşkulu, heyecanlı bir kalabalık vardı.”
Ardından…
Miting sonrası Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’ndeki iftarla ilgili şunu aktardı:
“Miting gününün akşamı Bursa’da bir ilk olan 2 bin 500 kişilik iftar programı gerçekleştirdik. Başbakanımız hem teşkilatımızla, hem sivil toplum örgütlerinin, hemşeri derneklerinin ve iş dünyasının temsilcileriyle buluştu.”
Üzerinde durduğu nokta ise şu:
“Profesyonel şirketlerin ancak üstesinden gelebilecek olan büyük katılımlı organizasyonun sadece il teşkilatımız tarafından gerçekleştirilmiş olması bile Bursa’nın Başbakan’a küsmediğinin yanıtıdır.”
Son yorumu ise şöyle oldu:
“Bursa’nın kime küstüğünün cevabı ise 12 Eylül günü sandıktan çıkan sonuçlarda mevcut.”
Başbakan 3 gün önce Bursa’nın huzurundan söz etti BDP mitinginde kafa karıştıran provokasyon gibi olay yaşandı
Eylül 10, 2010Haberi duyduğumuzda, gözlerimizin önünden de aklımızdan da pek çok şey geldi geçti. Açıkça söylemek gerekirse, yaşanana bir anlam verebilmek hiç de kolay değil.
Düşünün…
Ülkenin batı kentlerinde diğer siyasi partiler gibi yaygın örgütlenme yapamayan BDP, referanduma yönelik boykot kararını partililerine duyurmak için Bursa’da miting düzenliyor.
Ajansların haberlerinde aktarılanlara göre, mitinge yaklaşık 500 kişilik bir topluluk katılıyor.
İşte…
Bu miting sırasında, kürsüde konuşmakta olan BDP Milletvekili Akın Birdal yumruklu saldırıya uğruyor.
Sonra da…
Alandaki partililer ellerindeki sopalar ve taşlarla saldırganı linç etmeye çalışıyorlar. Topluluk bir yandan da polislere yöneliyor.
Akın Birdal adına üzüldük.
Yıllarca insan hakları alanında verdiği insancıl mücadelesiyle bilinen, geçmişte Ankara’da uğradığı silahlı saldırı nedeniyle ağır yaralanıp günlerce yaşam mücadelesi veren Birdal’ın bugün Bursa’da yumruklu saldırıya uğramasını kesinlikle kınıyoruz.
Ancak…
Bu olayda aklımızın almadığı bazı noktalar var.
Örneğin…
Bir partinin mitingi sırasında o partinin karşıt görüşünde bir kişinin gelip kürsüye kadar ulaşması ve kürsüde konuşanı yumruklamayı başarması hiç de normal bir olay gibi gelmedi bize.
Dahası…
Mitingdeki saldırının, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin Şehreküstü Meydanı’ndaki mitinginde yaptığı konuşmada Bursa’nın huzurundan söz edip, İnegöl’de yaşanan olayları tamamen provokasyon olarak tanımlamasından üç gün sonra yaşanması bize anlamlı geldi.
Yine…
Aynı bağlantının devamı olarak, Başbakan’ın söyleminden 3 gün sonra, referandumdan da bir gün önce Bursa gibi Anadolu’nun her köşesinden, Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan gelen insanların huzur içinde yaşadığı bir kentte, hem de bayram günü gerçekleşmesi kafamızı daha da karıştırdı.
Kürsüye çıkıp Birdal’ı yumruklayan kişinin ne kadar gözü kara olursa olsun, meydanda toplananların kendisine saldıracağını bilmemesi düşünülemez bile.
Bu sorular arasına…
Bursa’da miting yapacak kadar kalabalık toplayamayacağını bilmesine karşın BDP’nin referandumdan bir gün önce ve bayram günü gelip miting yapmasını, üstelik Güneydoğu illerinde boykot kararının yumuşadığına dair haberlerin medyada yer aldığı bir süreçte Bursa’da boykot çağrısı içeren miting organize etmesini de anlamak hiç kolay değil.
Açıkça söylemek gerekirse…
Gökdere Meydanı’ndaki mitingde kafaları karıştıran provokasyon gibi saldırıdan çok rahatsız olduk.
Bu noktada…
Bursa’da yaşayanlar olarak bugüne kadarki sağduyulu ve soğukkanlı yaklaşımlarımızı korumalı, referanduma artık saatler kala tahriklere kapılmamalıyız.
Bursa’da huzurlu bir şekilde, el ele ve omuz omuza yaşadığımızı herkese göstermeliyiz.
Seçim Kurulu’nun toplatma kararı verdiği AK Parti afişlerine işlem yapılmamasına MHP tepkili: Not ettik
Eylül 9, 2010Gelişmeyi bu sayfalardan duyurduk… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla salı günü gerçekleşen AK Parti mitingine davet için kentin değişik yerlerine “Recep Tayyip Erdoğan geliyor, Bursa evet diyor” yazılı afişler asıldı.
AK Parti İl Başkanlığı tarafından hazırlanan afişler için MHP Osmangazi İlçe Başkanlığı tarafından Osmangazi İlçe seçim Kurulu’na itiraz edildi. Seçim Kurulu da seçim yasasına muhalefetten bu afişlerin toplatılmasına karar verdi.
MHP Osmangazi İlçe Başkanı Adem Dönmez kararı duyururken, ilgili makamların duyarlı davranmaları uyarısı yapmıştı.
Fakat…
Seçim Kurulu kararına karşın afişlerin toplatılmadığını görünce bu kez tepki gösteren bir açıklama yaptı.
Kendilerine kaçamak cevaplar verildiğini ifade eden Dönmez, toplatma kararı verilen afişlere hiçbir işlem ve müdahale yapılmamasını hukuksuzluk olarak yorumlarken, kendi başlarına gelen bir başka pankart olayı hakkında bugüne kadar gündeme taşınmamış bir açıklama yaptı:
“12 Eylül referandum çalışmalarına yönelik görüşümüzü vatandaşa duyurabilmek için MHP Osmangazi teşkilat binamıza astığımız ‘Sen açıldıkça analarımız ağlıyor, açılım anayasasına hayır’ yazılı pankart için hiçbir mahkeme kararı olmamasına karşın 1 saat sonra müdahale edildi. Hatta gece saat 02.00’de teşkilat binamıza gelinerek pankartın indirilip indirilmediği kontrol edildi.”
Sonra da…
Şunu sordu:
“Bizim astığımız pankarta karşı bu kadar duyarlı davranan Bursa bürokrasisine sormak istiyoruz: 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun hükümleri yalnızca muhalefet partileri için geçerli de bizim bundan haberimiz mi yok?”
Ardından…
Hem bir çağrı, hem de bir anımsatma yaptı:
“Bizim Milliyetçi Hareket Partisi teşkilat mensupları olarak devletin tüm kadrolarından beklentimiz ve dileğimiz, 73 milyon yüce Türk milletinin her ferdi ve kurumuna eşit mesafede ve eşit uzaklıkta olmalarıdır. Unutulmamalıdır ki bu gün göz ardı edilen hukuk bir gün herkese lazım olabilir.”
Bir de…
Bürokrasiye yönelik uyarısı oldu:
“Her zaman tekrarladığımız gibi, maksimum yaşam süresi 8 ay olan AKP iktidarının üyeleri Yüce Divan’da yargılanırken, bugün karar merciindekilerin de bilmeleri gereken, her şeyin bugünden not edildiğidir.”
Başbakan hızlı tren müjdesi verdi, provokasyona karşı uyardı, Yargıtay Başkanı’na da Şehreküstü'den seslendi: Yüreğin varsa çıkar cübbeni, çık meydana
Eylül 7, 2010Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, referandum mitinglerinin 39. ve son mitingi için Şehreküstü Meydanı’na gelişinde, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in davetlisi olarak Bursa’da bulunan Balkan ülkelerinin Türk kökenli bakan, milletvekili ve belediye başkanları tarafından karşılandı.
Erdoğan’ın yanında; meydanda “Bursa’nın damadı” olarak takdim edilen Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış, AK Parti Teşkilat Başkanı Ekrem Erdem ile Bursa milletvekilleri ve Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe vardı.
Daha önce…
Miting meydanlarına saatinde gelmesiyle tanınan Başbakan Erdoğan, saat 16.00’da yapılacağı duyurulan miting için saat 17.18’de meydana girerken ilk kez bir miting meydanına bu kadar geç gelmiş oldu.
Saat 17.20’de halkı selamlayan Erdoğan, konukların tanıtımın ardından saat 17.28’de başladığı konuşmasını 64 dakikada tamamladı.
Şehreküstü’deki bu final mitingi aynı zamanda Bursa’da Erdoğan’ın yağmursuz yaptığı ikinci miting oldu.
Başbakan’dan önce tek konuşmayı AK Parti Bursa İl Başkanı Sedat Yalçın yaptı ve “Bursa millet iradesinin en yüksek irade olduğunu hep en iyi şekilde haykırdı” sözleriyle, pazar günü yapılacak referandumda yüksek oranda evet oyu istedi.
Konuşmasında…
Referandum kampanyasında daha önceki mitinglerde olduğu “13 Eylül sabahı Türkiye daha demokratik olacak. 13 Eylül’de AK Parti kazanmayacak, Türkiye kazanacak. 13 Eylül’de Recep Tayyip Erdoğan kazanmayacak 73 milyon vatandaşım kazanacak” diyerek evet oyu verilmesini isteyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir de sürpriz yaptı ve Bursa’ya hızlı tren müjdesi verdi:
“Bilecik-Bursa yüksek hızlı treni ihalesine 18 Ekim’de çıkıyoruz. Bir an evvel ihale sürecini bitirip hemen dozerleri çalıştıracağız. Böylece Bursa Ankara’ya,. Eskişehir’e, İstanbul’a, Sivas’a, Erzurum’a yüksek hızlı trenle bağlanacak. Bursa’ya yakışan bu, biz de yapıyoruz.”
Bu arada…
Bursa’da ülkenin ve Balkanlar’ın dört bir yanından gelmiş vatandaşların yaşadığını anımsatırken “Bursa Anadolu’dur… Bursa’da huzur var, kardeşlik var” dedi ve önemli bir uyarı yaptı:
“Bursa’da yaşayan her bir kardeşimden rica ediyorum. Tahriklere kapılmayınız, oyuna gelmeyiniz.”
Uyarının adını da koydu:
“İnegöl’de yaşanan olaylar kirli bir provokasyondur.”
Ardından…
“Referandumda evet çıkarsa Türkiye bölünür” açıklaması yapan CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal’a tepki gösterdi ve “Bir kasetle duman oldun gittin, konuşmayacaktım en sonunda konuşturttun” dedi ve ekledi:
“Bunların milli iradeye bakışı bu. Ne yazık ki milli iradeye saygıları yok.”
Sonra da…
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in dün yaptığı ve anayasa değişikliğinin kabulü halinde “yürütmeyle yargının arasının açılacağı” açıklamasına değindi.
“Sen zaten kararını vermişsin” diyen Başbakan Erdoğan, final mitingini yaptığı Şehreküstü Meydanı’ndan Yargıtay Başkanı’na seslendi:
“Yüreğin varsa çıkar cübbeni, çık meydana. Emekliliği bekleme. Dostluk ayrı bu iş ayrı.”
Referandum kampanyasında AK Parti’nin kozu, CHP’nin programı
Eylül 5, 2010Aslında… AK Parti Bursa İl Başkanı Sedat Yalçın geçen ay Ankara’da yapılan AK Parti İl Başkanları toplantısında önerisini dile getirmiş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da büyük bir dikkatle dinleyip not almıştı.
O toplantıda…
“Referandumda hayır kampanyası yapacak partileri kendi programlarıyla vuralım. Eğer bu partilerin programları incelenirse, referandumda oylanacak anayasa değişiklikleriyle aynı maddeler ortaya çıkacaktır” demişti.
İşte…
Yalçın bu düşüncesini Ankara’da yaptığı öneri olarak bırakmadı, AK Parti’nin Bursa’daki referandum çalışmalarında aynen uygulamaya başladı.
Özellikle de…
Referandumda “evet oyu verilmesi” isteğiyle yaptığı konuşmalarda CHP’nin parti programından alıntılar yapıyor ve bu alıntılarla haftaya Pazar günü oylanacak anayasa değişikliği maddelerini karşılaştırıyor.
Bu noktada…
Referandum kampanyalarında “yargı bağımsızlığı” ile ilişkilendirilen ve kısa adı HSYK olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu ilgilendiren düzenlemeler için şunları söylüyor:
“CHP’nin programının 36. sayfasında HSYK ile ilgili yer alan hükümler, bizim yaptığımız anayasa değişikliğiyle bire bir örtüşüyor.”
Örnek de veriyor:
“CHP programında Adalet Bakanı’nın yetkilerinin kaldırılması, meslekten ihraçlara yargı yolunun açılması, HSYK’nın müstakil bir bina ve bütçeye sahip olması gibi maddeler var. Bunlar aynen referandumda yer alacak anayasa değişikliği paketinde de yer alıyor.”
Şunu da ekliyor:
“Kamu denetçiliği kurumunun kurulması, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınmasıyla bireysel hakların geliştirilmesi de anayasa değişikliği paketiyle CHP programı arasında bire bir örtüşen maddeler arasında.”
Söylediği ise şu:
“Yani, CHP referandum için hayır kampanyası yaparken ortaya koyduğu argümanlarla aslında kendi parti programıyla çelişiyor.”
Bunları söyledikten sonra da Yalçın şunu ekliyor:
“Yani referandum çalışmalarında halktan evet oyu isterken en büyük kozumuz CHP’nin parti programı oluyor. Vatandaşlar da bu karşılaştırmalara büyük ilgi gösteriyorlar.”
Türkiye, asker-sivil ilişkilerinde çok ciddi kırılma yaşadı… Bundan sonrası çok önemli
Ağustos 5, 2010Süreç başından beri çok ilginç işliyor… Yüksek Askeri Şura çalışmalarına bir gün kala, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması beklenen komutan, internet andıcı olarak bilinen dava nedeniyle ifade vermeye çağırıldı.
Dava…
Orgeneral Hasan Iğsız’ın hükümet aleyhine kamuoyu oluşturmak amacıyla çok sayıda internet sitesi kurdurduğu iddiasıyla ilgiliydi.
Bunun üzerine…
Yüksek Askeri Şura çalışmaları başlarken, toplantılara başkanlık eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde internet siteleri kurduran Iğsız Paşa’ya terfisi konusunda rezerv koydu ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gelişini engelledi.
YAŞ çalışmalarının ilk kez dördüncü güne sarkması, o dördüncü günde Başbakan’ın toplantılara katılmaması dikkat çekici oldu.
Sonrasında…
Hem Genelkurmay Karargahı’nda, hem Başbakan’ın çalışmalarını sürdürdüğü resmi konutunda, hem de Çankaya Köşkü’nde yoğun bir görüşme trafiği yaşandı.
Saatler akşamdan geceye dönerken ve de herkes büyük bir merak içindeyken Milli Savunma Bakanı alınan kararları Cumhurbaşkanı’na onaylattı.
Onaylanan kararlar açıklandığında da karmakarışık bir durum ortaya çıktı.
Çünkü…
Başbakan’ın rezerv koyması nedeniyle Orgeneral Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olarak ataması yapılamadı ve emekliye sevk edildi. Ama asker tarafı da kendi uygulamasında ısrar ettiği için yerine aday göstermedi.
O nedenle…
İlk kez KKK’ya YAŞ’ta atama yapılamadı. O atama yapılamayınca, halen Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Işık Koşaner’in de Genel Kurmay Başkanı olarak ataması yapılamadı.
Böylece…
YAŞ’ta ortaya çıkan sivil-asker güç mücadelesi ilk kez komuta kademesinde boşluğa yol açtı.
Gerçi…
KKK’ya yeni bir komutanın, Genel Kurmay Başkanlığı’na ise Koşaner Paşa’nın atamalarının bugün yapılabileceği konuşuluyor ama tüm bu gelişmeler Türkiye’deki sivil-asker ilişkileri açısından çok ciddi bir kırılma noktası oldu.
Akşam saatlerinde…
Televizyonlarda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk an değerlendirmesine tanık olduk. “Sivil idare teamüllere müdahale etti” dedi.
Oysa…
Kimilerinin inatlaşma kabul ettiği bir sürecin sonunda ortaya çıkan bu durum sivillerin teamüllere müdahalesinden daha öteye bir görüntü veriyor.
O da şu:
Bugüne kadar askerler başta YAŞ toplantıları olmak üzere, kendilerini ilgilendiren konularda kendi kurallarını ortaya koyuyorlar ve sivillerin bu kurallara uymalarını istiyorlardı.
Hatta…
Zaman zaman siyasiler kimi adımlarını askere göre atma gereği duyuyorlardı.
Bu kez…
Askerler kuralı yine koyup uyulmasını istediler ama ilk defa sivil otorite bu uygulamaya itiraz etti ve işleyişi bozan hamle yaptı.
Gerçi…
Türkiye’nin unutamadığı bir başka asker-sivil güç mücadelesi 25 yıl önce Turgut Özal döneminde yaşandı ama bu kez hem sorun oluşturan durum, hem de Erdoğan’ın sergilediği tavır çok farklı.
Aslında…
Askerin direnmesine karşın sivil otoritenin ısrar edip dediğini yaptırması genel anlamda ele alındığında, demokrasiyle yönetilen her ülkede olması gereken sonucun ortaya çıktığını söylemek gerekiyor.
Ne var ki…
Sivil otorite bunu biraz hoyrat şekilde gerçekleştirdi.
Örneğin…
Kuvvet komutanlığına gelecek paşanın YAŞ toplantısından bir gün önce ifadeye çağırılması, sert yaklaşımın en somut yansıması oldu. Yargının bağımsızlığı elbette önemli ama böyle bir davanın daveti daha önce yapılabilirdi.
O nedenle…
Son dakika gelen tebligat, sivil otoritenin karşısında askerlerin hazırlıksız yakalanmalarına yol açtı. Dolayısıyla çıkan sonuç askerler için rencide edici oldu, ilk kez bu denli çaresizliği yaşadılar.
Bu saatten sonra asker-sivil ilişkilerinin nasıl gelişeceğini tahmin edebilmek kolay değil. YAŞ toplantılarından planlanmış sonuçları çıkaramayan askerlerin genel yapıları böyle bir olayı unutup geçmelerine pek elverişli değil.
O nedenle…
Bundan sonrasında neler olabileceğini, onların da ne zaman ve nasıl olabileceğini çok dikkatli izlemek gerekiyor.
Buna karşın…
24 Nisan 2007’de Genelkurmay’ın gece yarısı internetten yayınladığı e-muhtıra için de tepki gösterip “dik duruş” sergileyen hükümet ve dolayısıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tam da referandum sürecinde ve hemen arkasından gelecek seçim sürecinin öncesinde “askerin dayatmasına dik duran demokrasi kahramanı” olarak meydanlarda tanıtılacak.
Tanıtılmanın ötesinde…
Erdoğan önümüzdeki süreçte taraftarlarını ve tabanını daha da sağlamlaştırdı ki yakın geleceğin siyasi şekillenmesi açısından çok önemli bir avantaj elde etti.
Yani…
Bugün YAŞ toplantısından çıkmayan sonuç, meydanlarda Erdoğan’a çok ciddi bir şekilde siyasi prim olarak yansıyacak.
Tabii…
Bu söylediklerimizin öngörülebilir gelişmeler olduğunu eklemekte yarar var.